27 Haziran 2011 Pazartesi

Harry Potter Ve Ölüm Yadigarları Bölüm 2 / Harry Potter and the Deathly Hallows: Part II


Coming soon...

Imdb den edindiğim bilgilere göre 7 Temmuz'da Londra'da galası yapılacak olan film Türkiye'de 15 Temmuz'da gösterime girecek. Şimdiden heyecan bastı beni bu yüzden ki bu son filmin ilk yarısını izleyemedim. Yani başladım ama sıkıntıdan bitiremedim. Ama son filmin 3D olacağını duymam ve fragmanı sayesinde yine eski Harry Potter sevgim depreşti. Son filmin ilk partı ışıklarından mı artık bilmiyorum ama o kadar karanlıktı ki hiçbir şey anlamamıştım ve hiç de sürükleyici gelmedi (tabi izlediğim kadarından bahsediyorum). Fakat bu son fragman o kadar iyi ki tadı damağında kalıyor insanın ve daha fazlasını istiyor (: Bu kadar bahsetmişken fragmanı koymamak olmaz tabi.



Ah şirin Voldemort'umun 'Harry Potter come to die' diyişi ne kadar da sevimli değil mi? Nedense bu filmde hep kötüleri sevdim ben Voldemort olsun Malfoy olsun. Özellikle Voldemort'un gençliği Tom Riddle ne kadar zeki, akıllı uslu bir çocuktu. Okulun en çalışkan ve popüler çocuğu büyümüş ve kötü adam olmuş, bu çok bilinmedik bir senaryo değil ama Voldemort'un çocukluğu, yetimhanede geçirdiği yıllar çok etkileyiciydi bence. O zamandan belliymiş aslında böyle olacağı bunun nedeni Voldemort değildi bence onu bırakan ailesi veya yetimhanede kimsenin onu sevmemesi olabilir. Çocukluk kişilik üzerinde çok büyük bir etkiye sahip olduğundan o yaşlarda kabul görmemek, kendini diğerlerinden farklı hissetmek onda büyük yaralar açmış olabilir.

Bu kadar Voldemort'un karakter analizinden sonra asıl konuya geri dönmeliyim artık. Bu son film aslında biraz hüzünlendirdi beni. Sanki çocukluğumla olan bağ kopuyormuş gibi artık çünkü resmen tüm çocukluğum Harry Potter kitapları ve filmleriyle geçti. Sadece benim değil neredeyse tüm arkadaşlarımında öyle. Öyle ki yeni bir Harry Potter kitabı çıktığında hemen bitirip yorumlamak için sabahlara kadar okurduk. Açıkçası filmleri kitapları kadar etkileyici gelmezdi bize ama mutlaka her filmine gidilirdi ve büyük bir ihtimalle beğenilmezdi (o yaşımızda =P) Kitapta olan güzel yerlerin atlandığından şikayet ederdik. Ve hepimiz olmayacağını bile bile böyle bir okulda okumanın ne kadar güzel olacağından bahsederdik.

İşte bu yüzden çocukluğumun son parçası da bitiyormuş gibi geliyor bu filmle. Umarım film güzel olur da unutulmaz bir final olmuş olur ve bir klasik olarak hatırlanır. Gelecek nesiller de mutlaka Harry Potter okumalı bence (:




Artık son kitapta ne olduğunu unuttuğum için de farklı bir heyecanla bekliyorum bu filmi.


Ne kadar da büyümüşler değil mi?

20 Haziran 2011 Pazartesi

Dil Öğrenmece-Bilmece-Konuşmaca



Hepimizin sanırım 3-4 yaşından itibaren bildiği gibi İngilizce dünyada en çok konuşulan dil. Bu yüzden zengin diye tabir ettiğimiz parası çok olan kesim çocuklarını bu dilden mahrum bırakmamak ve çabucak kolayca öğrenmelerini sağlamak için İngilizce eğitim veren ana okullarına, okullara, kurslara, kolejlere gönderir oldular ki böylelikle toplumumuzun az ve müstesna bir kesimi beyninin dil gelişim bölümünün %98i kapanmadan İngilizce'yi sular seller gibi konuşur hale geldi ve gelmekte. Ama zengin olmayan orta halli ve fakir kısım (insanları paraya göre ayarmak hiç hoş değil bence de ama başka türlü anlamadım) çocuklarının İngilizce öğrenmesi için ilköğretim 4. sınıfta başlayıp liseye kadar devam eden bir öğretim sürecinden medet umdular zorunlu olarak. Fakat bu öğretim sanıyorum ki kimseye doğru düzgün İngilizce 4. seviye bir kitabı okuyabilecek düzeyde bir altyapı verememiştir. Mutlaka istisnalar vardır ama genel durum bu hepimiz farkındayız.

Bu durum böyle devam ederken İngilizce'si iyi olmayan fakat çalışkan ve zeki öğrencilerimiz bir gün İngilizce eğitim yapan bir üniversiteye yerleşirler. Tabiki kaçınılmaz sonuç olan hazırlık okumak zorunda kalırlar. Bu hazırlık ne derece faydalı olur emin değilim çünkü bir yılda öğrenilen dilden ne kadar hayır gelir şaibelidir. Ama gerek hazırlık sınavını geçme taktiklerinin öğrenilmesi gerekse hocaların ve üniversitenin verdiği eğitim kalitesi veya kalitesizliği sayesinde hazırlık da bir şekilde geçilir. Ya da geçilemez. Yaz okuluna kalınır. Ki ikinci durum daha olağandır. Yaz okulu veya üniversite hazırlık sınavını geçme kursları ile belki de hazırlık bir diğer sınavda geçilir ve birinci sınıf olunur.

Yukarıda hazırlığı geçmiş öğrencilerin sevincini görüyoruz.

Hazırlığı geçen vasat İngilizceli öğrenci için birinci sınıf özellikle de ilk dönem hele ki sözel bir bölümde okuyorsa durum pek parlak değildir. Çünkü hazırlıkta dahi görmediği yoğunlukta bir İngilizce'ye maruz kalacaktır ve başlarda derslerin sadece konusunu (anahatları değil konusunu) anlayacaktır. Bu durum tabiki böyle devam etmeyecek, öğrencimiz kendini zorlar ve derslere devam ederse İngilizcesi 3 ayda hiç olmadığı kadar gelişecek ve artık gerçekten İngilizce biliyorum diyebilecek hale gelecektir.

Takvimlerin 20.06.2011i gösterdiği bu günde yani Boğaziçi Üniversitesi için hazırlık geçme sınavı sonuçlarının açıklandığı bu günde yazıyı yazmak geldi içimden. Ben hazırlığı bir yıl önce evet yaz okulunda geçtim. Ama bugün gördüm ki aynı sınıfta okuduğum birçok arkadaşım hala geçememiş bu Proficiency denilen sınavı. Belki şanssızlık belki çalışmamak (ikincisi olduğunu sanmıyorum) belki de yıllar öncesinde İngilizce öğrenmek zorundasın diyerek bir kursa gönderemeyen aileler neden oldu sınavı geçememeye. Ama insan mutlaka düşünüyor benim suçum neydi 6 yaşındayken öğretmediler bana bu dili diye. Tüm hazırlığı geçmeye çalışıp geçemeyen arkadaşlarıma başarılar diliyorum burdan ayrıca.

Evet bir paragraf öncesine dönersek hazırlığı geçen arkadaşımız artık İngilizce bilen kalifiye bir eleman olmuştur. Peki bu yeterli midir? Tabiki hayır. Öğrencimizin mutlaka bir ikinci,üçüncü,.. dilleri öğrenmesi gerekmektedir. Ki genel kanı bir kere dil öğrendin mi diğerlerini çok kolay öğrenirsin çünkü mantığını kapmış olursun. Yine boyun eğip peki dersin ama bu sefer de hangi dili tercih edeceğin merak konusudur. İşine yarayacak hem de yaygın bir dil bulmaya çalışırsın.

Önce karşına Çince ve Japonca çıkar.Alfabeleri çok zor, kendileri bile bu dili öğrenememiş diyip bu dillerden vazgeçersin.

Sırada Rusça veya Arapça vardır özellikle inşaat ve turizm sektöründe çalışanlar için bu diller çok tavsiye edilir.




Rus kızlarıyla veya Arap prensleriyle konuşabilmek birçok insan için çekici olsa da alfabeleri yüzünden bu diller de kaybeder.














Ve sırada İspanyolca veya İtalyanca vardır. Özellikle İspanyolca İngilizce'den sonra en çok konuşulan dil olarak görüldüğü için Türkiye'de ve diğer ülkelerde talep gören bir dildir. Güzel İspanyol kızlarıyla konuşmak veya yakışıklı İtalyan erkekleriyle sohbet etmek yine birçok insan için çekici olabilir. Ama ülkemizin bu dillerin konuşulduğu ülkelerle (bknz: Latin Amerika) çok da ekonomik, sosyal veya başka açılardan ilişkisi olmadığı için bu diller de bir yönden kaybeder.

Son olarak karşımıza Almanca ve Fransızca çıkar. Yok efendim Almanca kaba, Fransızca kibar derken bu dillerden de vazgeçilir.

Sonuç olarak elimizde öğrenilen ikinci yabancı dil sıfır araştırıp hiçbirini beğenmemek birdir. Bu durum tabiki herkeste aynı olacak diye bir şey söz konusu değil. Ben de hala öğreneceği ikinci yabancı dili seçememiş biri olarak yardım talep ediyorum.